Yeni Hükümet ile Almanya’daki Göç ve İltica Politikalarındaki Dönüşüm
Nitelikli İş Gücü Göçü Kanunu (Fachkräfteeinwanderungsgesetz), Avrupa Birliği haricindeki ülkelerden uzmanlaşmış iş gücünün Almanya’ya yasal yollarla gelmesini ve çalışmasını kolaylaştırmaktadır. Bu düzenleme, çeşitli sektörlerdeki kalifiye personel gereksinimini karşılamayı amaçlamaktadır.
Avrupa’daki göç ve sığınma konularındaki tartışmalar, son yıllarda artan mülteci akını sebebiyle toplumsal ve siyasi gerilimlere neden olurken, bir yandan da iş gücü eksikliği ve yaşlanan nüfus problemi giderek büyümektedir. Bu durum, siyasetçileri geleneksel sığınma sistemine odaklanmak yerine nitelikli göç politikalarına yöneltmektedir. Başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, ekonomik ihtiyaçlarını dikkate alarak “sığınmayı bir kenara bırak, göçe odaklan” yaklaşımıyla hareket etmeye başlamıştır. Avrupa semalarında göç yönetiminde köklü değişim rüzgarları esmektedir.
Sığınma Yerine Nitelikli Göçün Nedenleri
Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, 2025 yılı itibarıyla göç politikalarında önemli değişikliklere giderek nitelikli göçmenlerin ülkeye girişini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Bunun temel sebebi, ekonomik kalkınmayı sürdürebilmek için uzmanlaşmış iş gücüne duyulan ihtiyaçtır. Alman Ekonomi Enstitüsü’nün raporuna göre, işverenler 2022 yılında kendi sektörlerindeki yaklaşık 630 bin pozisyon için uygun personel bulamamıştır. Çalışma Bakanlığı’nın açıklamasına göre, önlem alınmadığı takdirde 2035 yılına kadar 7 milyon işçi açığı yaşanabileceği belirtilirken, Federal İstihdam Dairesi her yıl yurt dışından 400 bin vasıflı çalışanın gelmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu dikkat çekici veriler, Avrupa genelinde nitelikli göçe neden öncelik verildiğinin açık bir göstergesidir.
Nitelikli göç kavramı, eğitimli ve mesleki yeteneklere sahip kişilerin yasal yollarla ülkeye gelmesini ifade eder. Almanya’da yeni yürürlüğe giren Nitelikli İş Gücü Göçü Yasası bu alanda önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Özellikle sağlık, bilişim ve zanaat alanlarında belirgin bir uzman eksikliği bulunmaktadır. Yeni yasa, bu alanlardaki kalifiye işçilere ulaşımı kolaylaştırarak iş gücü açığını gidermeyi hedeflemektedir.
Çalışma, araştırma, iş arama, eğitim, Fırsat Kartı (Chancenkarte) ve girişimci vizeleri gibi çeşitli kategorilerle uzmanlaşmış kişilere ülkenin kapıları açılmaktadır. Bu tür düzenlemeler, Almanya’nın belirli sektörlerde ciddi personel ihtiyacı olduğunu resmen kabul ettiğini göstermektedir. Aslında sadece Almanya değil, diğer Avrupa ülkeleri de benzer adımlar atmaktadır. Örneğin Yunanistan, turizm sektöründeki yaklaşık 80 bin personel ihtiyacını karşılamak için ülkedeki sığınmacıların ve yabancı işçilerin istihdam edilmesini planlamaktadır. Yasa, niteliklerin tanınması ve vize işlemleri gibi bürokratik süreçleri basitleştirerek başvuru yapanların Almanya’da işe başlamasını kolaylaştırmaktadır.
Mültecilere Karşı “Sıfır Tolerans” Yaklaşımı
Göç politikasındaki bu değişim, mülteciler açısından karmaşık sosyo-politik sonuçlar doğurmaktadır. Bir tarafta savaş, zulüm veya siyasi baskı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlar bulunurken; diğer tarafta ise hedef ülkelere ekonomik katkı sağlayabilecek nitelikli göçmenler yer almaktadır. Politikalar da bu iki grup arasında farklılaşmaya başlamaktadır. Almanya örneğinde, mülteci statüsündekilere karşı daha katı kurallar uygulanırken ekonomik fayda sağlayabileceklere kolaylıklar sunulmaktadır.
Mülteciler genellikle geldikleri ülkeye geri dönme imkanı olmayan kişiler olarak görülürken, nitelikli göçmenler yasal oturum izniyle istedikleri zaman seyahat edebilmektedir. Bu durum, göç politikalarının insani yönü hakkında bazı etik soruları da gündeme getirmektedir.
Batı Avrupa ülkelerinde katılaşan sığınma politikaları, mültecilerin aile birleşimi, sosyal yardım ve serbest dolaşım gibi haklarını kısıtlama eğilimindedir. Örneğin Almanya, ikincil koruma statüsündeki sığınmacıların aile birleşimini geçici olarak durdurma kararı alarak tartışmalara yol açmıştır. Benzer şekilde, sınır kontrollerinin artırılması ve “sıfır tolerans” yaklaşımıyla sığınma başvurularında caydırıcılık amaçlanmaktadır.
Almanya’daki yeni hükümetin İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, göreve başlar başlamaz sınır kontrollerini artırıp geri gönderme işlemlerini hızlandıracaklarını ve mevcut düzensiz göç sayılarının “kabul edilebilir düzeyde olmadığını” ifade etmiştir. Bu tür açıklamalar, mültecilere yönelik politikalarda sertleşmenin işareti olarak algılanmaktadır. Mülteciler, bir yandan daha uzun bekleme süreleri ve belirsizlikle dolu sığınma süreçleriyle karşı karşıya kalırken, diğer yandan Avrupa kamuoyunda artan göçmen karşıtı söylemin baskısını hissetmektedirler.
Mültecileri yakından ilgilendiren bir diğer konu da uyum ve toplumsal kabul meselesidir. 29 Mart 2023’ten önce Almanya’ya gelenler bazı özel düzenlemelerden yararlanabilmektedir. Özellikle mahkeme süreci devam eden veya henüz karar verilmemiş mülteciler bu konuda avantajlıdır.
Yeni gelen nitelikli göçmenlerin dahi dil ve adaptasyon konusunda zorluklar yaşadığı bir ortamda, travmatik geçmişe sahip mültecilerin uyumu daha da karmaşık hale gelmektedir. Almanya’daki uygulamalara bakıldığında, bir göçmenin iş hayatına başlayabilmesi için öncelikle belirli bir dil seviyesine ulaşması gerekmektedir. Örneğin doktor, mühendis gibi mesleklerde en az B2 seviyesinde Almanca şartı aranırken, bazı teknik işlerde bu seviye C1’e kadar çıkabilmektedir.
Dil yeterliliği ve bürokratik işlemler, göçmenlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan bazılarıdır. Toplumsal düzeyde ise mülteciler zaman zaman haksız yere güvenlik sorunları veya ekonomik yüklerle ilişkilendirilmektedir. Avrupa’da birçok ülkede göçmen karşıtı partilerin yükselişi, hükümetleri daha sıkı önlemler almaya iterken, mülteciler bu siyasi atmosferin tam ortasında kalmaktadır.
Tüm bu sosyo-politik gerilimlere rağmen, mültecilerin topluma kazandırılması için çaba gösteren kesimler de bulunmaktadır: Sivil toplum kuruluşları ve bazı yerel yönetimler, iş piyasasına erişim ve uyum programlarıyla mültecilere destek olmaya çalışmaktadır.
Sığınmayı Bırakıp Göçe Odaklanmak
Gelinen noktada, küresel göç hareketlerinin yönetimi için yeni dengeler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Avrupa’nın nitelikli göçe yönelmesi, uzun vadede ekonomilere rahat bir nefes aldırabilir; çünkü yaşlı kıtada iş gücünü gençleştirmek ve sosyal güvenlik sistemlerini ayakta tutmak için göçe ihtiyaç duyulduğu artık açıkça kabul edilmektedir. Örneğin Almanya, bu gerçeği resmi bir politika belgesine dönüştürerek hem fırsatlar hem de yeni sınırlar sunan bir yaklaşımı benimsediğini ilan etmiştir. Bu yeni anlayışta, ülkeye katkı sağlayanlar desteklenmekte, yük getireceği düşünülenlerin yaşamları ise kısıtlanmaktadır.
Ancak sadece nitelikli göçü teşvik etmek, tek başına kesin bir çözüm değildir. Sığınma sisteminin iyileştirilmesi ve uluslararası sorumlulukların paylaşılması da hala büyük önem taşımaktadır. Dünyanın farklı bölgelerinde devam eden çatışmalar, askeri müdahaleler ve insani krizler yeni sığınmacı akınlarına yol açmaya devam etmektedir.
Avrupa ülkeleri için ortak nokta, kontrollü ve planlı göç yönetimi ihtiyacının varlığıdır. Nitelikli göç, doğru bir şekilde planlandığında hem göç edenlerin hem de ev sahibi ülkelerin fayda sağlayabileceği bir alandır. Örneğin Almanya’da yürürlüğe giren yeni düzenlemeler, uzman bir göçmenin diploma denkliği, vize ve oturum işlemlerini hızlandırarak bürokrasiyi azaltmayı amaçlamaktadır. Benzer şekilde, dil kursları ve uyum programlarına yapılan yatırımlar, gelen göçmenlerin topluma daha hızlı entegre olmasını hedeflemektedir.
“Sığınmayı bırakıp göçe odaklanmak” sadece bir ifade değil, değişen göç politikasının bir özetidir. Sığınma yoluyla gelmek yerine bu yasal göç yolunu tercih etmek, hem uyum hem de uzun vadeli yaşam için daha sağlam bir temel oluşturmaktadır. Bunun yerine kalifiye kişiler, Almanya’ya yasal yollardan göç etmeyi tercih etmelidir. Nitelikli göçe odaklanan politikalar, kapıları tamamen kapatmak yerine kontrollü bir şekilde aralamayı amaçlamaktadır.